Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de
Felatun'u beğenmez anda çok divaneler gördüm
Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti
Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm
Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü
Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm
Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin
Bu işretgehte ben çok durmadım ammâ neler gördüm
*Hayat & Ayşe Kulin
1941-1964 Dürbünümde Kırk Sene
Everest Yayınları
1. Basım : Ocak 2011
*Ziya Paşa (Osmanlıca: ضيا پاشا, romanize: Żiyâ Pâşâ)[2] doğum adıyla Abdülhamid Ziyâeddin (1829,[1] İstanbul - 17 Mayıs 1880, Adana
), Tanzimat devri devlet ve fikir adamı, gazeteci ve şairdir. Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın en önemli devlet adamlarından birisidir ve Tanzimat edebiyatının en fazla eser veren yazarlarındandır.[3] Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte “Batılılaşma” kavramını ilk defa ortaya atan Osmanlı aydınları arasında yer alır.
Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa'ya kaçarak Jön Türkler'e katıldı. Çıkardığı gazete aracılığıyla devrin hükûmetini eleştirdi. Yurda döndükten sonra vali olarak hizmet verdi ve görev yeri olan Adana'da
öldü.
"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" ve "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" gibi kimi beyitleri darb-ı mesel olmuştur.
Adana'da 1950'li yıllarda ana cadde işlevi kazanan işlek yol, adını Ziya Paşa'dan alır.[4]
Hayatı:
Avrupa’ya kaçışı:
Avrupa yılları:
İstanbul yılları:
Valilikleri:
Ölümü:
Çocukları:
Eserlerinin özellikleri:
Tanzimat çağı yazarları arasında Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan’dan sonra en çok eser verenlerden birisi Ziya Paşa’dır.[3] Daha çok şiir tarzında eser verdi.
Eserlerinde baskıcı yönetime karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savundu. Batılılaşma yanlısı, yenilikçi Tanzimat edebiyatının öncüleri arasında yer aldı. Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini attı. Türk edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istedi, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savundu.
Şiirlerinde divan şiir biçimlerini kullandı ama içerikte hak, adalet, uygarlık, hürriyet gibi temaları işledi. "Terci-i Bend" ve "Terkîb-i Bend" isimli iki şiirinde ise insanın yargısı ve gerçeği kavramanın olanaksızlığı, Tanrı'nın mutlak egemenliği gibi metafizik konular üzerinde durdu. Bu iki ünlü manzume, başlıbaşına bir eser olarak pek çok defa basıldı.[3]
1874-1875'te Arap, Fars ve Türk şairlerin şiirlerini “Harâbât” adlı 3 ciltlik ansiklopedide topladı. Antoloji için yazdığı manzum önsöz, “Mukaddeime-i Harabat”,
ayrı bir eser olarak da basılmıştır.[3] Bu önsözde divan edebiyatını övmesi, Namık Kemal ile aralarının bozulmasına sebep olmuş; Namık Kemal karşılık olarak "Tahrib-i Harâbât" adlı manzumeyi kaleme almıştır.
Ziya Paşa'nın manzum eserlerleri önce damadı Hamdi Paşa tarafından “Eş’ar-ı Ziya” adıyla, daha sonra Süleyman Nazif tarafından ”Külliyat-ı Ziya Paşa” adı altında birer ciltte toplandı. Ali Paşa’yı hicvetmek için yazdığı “Zafername” adlı bir manzumesi de vardır.
Ziya Paşa, şiir dışında siyasi konular
üzerine küçük kitaplar kaleme aldı. “Rüya”, “Veraset-i Saltanat-ı Seniyye”, “Ziya Paşa’nın Arzuhali” bu eserlerdendir.
Gazetelerde yazdığı makaleler arasında Hürriyet’in 7 Eylül 1868 tarihli 11. sayısında[11] yayımladığı “Şiir ve İnşâ” başlıklı makalesi çok meşhur olmuştur. Bu makalesinde şiirde halk şiirinden faydalanmak ve halkın anlayabileceği dili kullanmak gerektiğini söyler.
Engizisyon Tarihi ve Endülüs Tarihi adlı iki Fransızca tarih kitabını Türkçeye kazandırdı; Molière’in Tartüffe eserini Türkçeye çevrirerek
Türk edebiyatının ilk manzum piyesini ortaya koydu. Jean-Jacques Rousseau’dan yaptığı "Emile" tercümesi yayınlanmış eserleri arasında yer aldı.[3]
Ziya Paşa,
"Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"
şeklindeki deyimleşen beyitin de yazarı
*Terci-i bend (Ziya Paşa) - Vikipedi
*Terci-i bend, Ziya Paşa'nın 1859’da kaleme aldığı ünlü şiiridir.
Ziya Paşa, bu eseri gençlik döneminde, sarayda mabeyn katibi olarak görev yaptığı sırada yazmıştır. Şiir, şairin ve Tanzimat döneminin diğer bürokrat-aydınlarının felsefi bunalımlarını yansıtır; kuvvetli bir akıl-kalp, akıl-iman çatışmasını ortaya koyar. Klasik İslam felsefesiyle modern batı bilimlerini, özellikle astronomiyi başarılı bir şekilde birleştirir. Son bentte İslâmî düşünce sistemiyle Kopernik'in teorilerini, Newton'un teorisini ve Darwin'in evrim teorisini uzlaştırma çabası gösterir.[1]
12 bentten oluşan uzun bir şiirdir, 132 beyit içerir. Birinci bentte şair, daha sonra üzerinde duracağı düşüncelerin özetini vermeye çalışmıştır. İkinci bentte, kâinat ve kâinatın büyüklüğü üzerinde durur; astronomik bilgileri şiir diliyle ifade eder. Üçüncü bentle birlikte dünyaya yönelir; jeolojik bilgiler verir, volkanik olayları güzel benzetmelerle anlatır. Dördüncü bentte mükemmel işleyen bir sistem olan kainatın ve ondan bir parça olan dünyanın tezatlarından bahseder; yabani hayatta geçerli olan güçlünün güçsüzü
yemesini kuralını anlatır ve şiirin asıl fikrî zeminini belirleyen konulara geçiş yapar. İnsanlar arasındaki farklılık ve tezatlar, din ve insan arasındaki ilişkiler, iyilik ve kötülüğün süregelen mücadelesi, din büyüklerinin ve peygamberlerin din adına çektikleri sıkıntılar dile getirilir. On ikinci bentte şu sonuca varılır: Tanrı’nın yaptıklarına asla akıl ermez ve insan, onun ve yaptıklarının karşısında boynunu büküp rıza göstermekten başka bir şey yapamaz.[2]
Şair, eski şiir geleneğindeki konuları
ele almakla birlikte geleneğe aykırı olarak yeryüzündeki kötülüklerden yaratıcıyı sorumlu tutmuş ve gizli bir isyan duygusuna yönelmiştir. Bu isyanın şevkiyle Allah-kul ilişkisini sorgulayıp Allah’a sorular soran şair, her bendin sonunda tekrarlanan bir vasıta beyiti ile aczini ve bütün bu meselelerde aklın yetersizliğini kabul ederek dinin onun için huzur veren sınırları içine dönmeyi tercih eder.[2]
Şairin 1870’te kaleme aldığı Terkîb-i Bend adlı bir eseri daha vardır. Terci-i Bend, daima Terkîb-i Bend ile birlikte basılmıştır ve bu iki şiir Ziya Paşa’nın
en çok yayımlanan eseri olmuştur.[3] İki şiir, şairin kendi şiir kitaplarına alındığı gibi defalarca müstakil olarak da basılmış, Ziya paşa hakkındaki eserlerde ve antolojilerde yer almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder