Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkâne / yâr olurHerkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur
Sâdıkâne / belki ol / bu âlemde / dildâr olur
Hikayenin şu şekilde tezahür ettiği rivayet edilmektedir:
Dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim, devlet-i aliyenin başına geçmeden önce
-şehzadelik- yıllarında satrançla yakından ilgilenirdi. Satranca merak salan Şehzade Selim diğer alanlarda olduğu gibi satranç alanında da kendini bir hayli geliştirir.
Şehzade Selim bu oyunda ustalaşırken İran bölgesinde de satrancın revaçta olduğunu öğrenir. Satranç adına kendisinde olan meziyetlerin Şah İsmail’de de var olduğunu öğrendiğinde bir yolunu bulup Şah İsmail’le oynamayı ve Şah’ın meziyetlerinden faydalanmayı kafasına takar.
Şehzade Selim Şah İsmail’le oynamayı
kafasına koyduktan sonra işi gücü bırakıp tebdil-i kıyafetle(gezgin bir abdal kılığında) İran’a gider. İran’a varır varmaz hanlarda, kervansaraylarda satranç oynamaya başlar ve önüne geleni yener. Oynadığı herkesi yenerek bayağı ün salan Şehzade Selim’in ünü kısa bir sürede Şah İsmail’e kadar gider.
Şah bu ünlü satranç ustası dervişi duyunca, çağırın bir de benimle oynasın der. Böylece Şehzade Selim Şah’ın huzuruna çıkar ve düello başlar.
İlk oyunda; Şah’ın oyun tarzını öğrenmek isteyen Şehzade Selim
kısa bir sürede yenilir. Tabi Şah buna çok şaşırır. Saraya kadar herkesi yenip ün salarak gelen bir derviş nasıl olurda böyle basit hataları göremez diye düşünür, bunda bir iş olduğunu anlar ve bir oyun daha ister.
Şah İsmail’in oyun tarzını görmek için ilk oyunda bilerek yenilen Şehzade Selim, ikinci oyunda çok kısa bir sürede Şah İsmail’i mat eder.
Mat olan Şah İsmail sinirlenir ve:
-Bre derviş! Hiç şahlar mat edilir mi? der.
Genç şehzade hemen cevabı yapıştırır:
-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim de tavrım ona göre olurdu.
Bunun üzerine Şah İsmail iyice sinirlenir Şehzade Selime bir tokat atar. Fakat karşısındakinin yarım akıllı bir derviş olduğunu düşünerek bir kese altın verip yollanmasını emreder.
İşte tam da huzurdan ayrılacakken bu beyit dökülür Şehzade Selimin dudaklarından:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
( Bazı rivayetlerde üçüncü dizenin sonundaki “dildar olur” ile dördüncü dizenin sonundaki “serdar olur”un yer değiştirdiği söylenmektedir.)
Şehzade Selim yediği tokadın acısını unutmaz ve Sultan olarak Çaldıran’da Şah’ın karşısında
tekrar çıkar. Şehzade iken satrançta yendiği Şah’ı, Sultan olup Çaldıran’da tekrar yenen Yavuz Sultan Selim savaştan sonra Şah’a bir mektup gönderir. Mektupta şehzade iken yediği tokadın acısını aldığını söyleyip ekler: Atacaksan tokadı, böyle atacaksın.
Aslında Yavuz bütün olanları Şah’ın huzurundan kovulduğu gün şiirinde anlatmış ancak Şah anlayamamıştır. Herkesin dost olmayacağını, bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarak ta çıkabileceğini söylemiştir:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
(Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma
Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur
Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur
Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder