Seni niçin bu kadar sevdiğimi soruyorlar,
Uzak diyarlardan gelen kızına:
– Bu sevginin kaynağı ne?
– Neden?
– Kimsin sen?
– Sen nere, bu topraklar nere?
“Aşkın sebebi sorulmaz”,
Diyorum yüz bin kere…
Çünkü ruhum yüzyıllar önce
Gönül vermiş bir türküye
“Sen benimsin, ben de senin”,
Türkiye!
Ahlat’ta mezar taşları tanırlar beni…
Malazgirt’e Alparslan’la geldim ben,
Vatan kılmak için bu güzel yurdu,
Her fetihte yeniden
Dirildim ve öldüm ben…
Hani ferman buyurmuştu
Karamanoğlu Mehmet Bey:
“ Şimden geri kimse,
Türk dilinden özge söz söylemeye!”
Bu kutlu fermanı ilk duyan benim!
Divanda dergâhta, çarşı-pazarda
Sevinç ile yayan benim!
Ertuğrul Gazi’nin yol yoldaşıyım
Birlikte fetheyledik, bu yurt yerini…
Osman Gazi’yle diz çöküp huzuruna,
Dinledik Şeyh Edebali’nin öğütlerini…
Orhan Beyle birlikte yürüdüm
Diyar-ı Rum’a,
Kılıç yoldaşımdır Hüdavendigar!
Sorsalar, elbette anlatacaktır,
Bursa’da, ulu cami avlusundaki
çınar…
Karadan gemiler indirdim, Sultan
Fatih’le
Değilmi ki, cihan, cihangire dar?
Bayrağı dikti Ulubatlı Hasan, biz
yürüdük ardından…
Sorsanız, hisarlarda taşlar anlatır size:
İstanbul’un surlarında kanım var!
Sevinçlerim kadar acılar da yaşadım,
Vatan bildiğim bu topraklarda…
Bazen yüzümüze gülmedi devir,
Tersine de döndü, feleğin çarkı,
Kıyasıya vuruşurken, iki cihangir…
Bir tarafta Emir Timur,
Bir tarafta Yıldırım…
O günden beri öksüz Kerkük,
O günden beri yetim Kırım!
Kaç kez kan ile doldu,
Kardeş kavgasını durdursun diye
Tanrı’ya açılan elim…
Ama sığamadılar bu yeryüzüne
Şah İsmail ve Sultan Selim…
Kardeşin kardeşle vuruştuğu
gün; “Durun!
Türk’e Türk’ten özge yanan
bulunmaz!
Kardeş kavgasında kazanan
olmaz!”
Diye feryadı arşa dayanan
bendim…
Çubuk Ovasına akan kanlar da,
Çaldıran’a düşen canlar da benim…
Üç yüz yılda döndüm,
Viyana önlerinden.
Vuruştum boğazda yedi düvele
karşı…
“Çanakkale içinde vurdular beni”,
Bir gonca gül iken derdiler beni…
Şimdi Gelibolu’da,
“Bir ölür, bin doğarız!” diye
seslenen,
İsimsiz şehidin baş taşı benim…
Oğulsuz anaların, dul gelinlerin
Gözyaşı benim…
Sarıkamış’ta bedeni donan,
Yemen’de susuzluktan ciğeri
yanan
Ve bir cepheden bir cepheye
savrulan
Ölmez Türk benim!
İstiklal savaşına koştuk, sonradan,
Atatürk’ün yanındaydım her
zaman!
Küllerinden yeniden doğan bir
milletin
Evladıyım ben…
Vatanın ufkunu sarınca melal
Akif’in dizesiyle, dirildim yeni
baştan
Haykırdım bütün dünyaya:
“Hakkıdır Hakka tapan milletimin
İstiklal!”
Türkiye’m!
Ben senden hiç gitmedim ki!
Ezelden ebede seninleyim ben.
Uğrunda öldüğün Vatan, terk
edilir mi?
Seni nasıl sevdim, bir
Denize âşık martılar gibi…
Ben seni,
Kıyıya sevdalı dalgalar
Yağmura hasret sahralar gibi
sevdim.
Bağlanıp kaldı ruhum bir
tek sözüne,
Sahibinden ayrılmayan bir
gölge gibi
Yıllar yılı yüz sürdüm ayak
izine!
Ben seni nasıl bekledim,
bir bilebilsen…
Üstadın dediği gibi:
“Hastanın sabahı, mezarın
ölüyü,
Şeytan’ın günahı beklediği
kadar”…
Ve ben, bendeki seni bekledim
her an!
Kimsesiz evin, hiç gelmeyecek
sahibini beklediği gibi…
Ben seni ölümüne sevdim,
Türkiye!
Dudakta kalan son nağme,
Gözde donan son damla
Ve bir “Ah!” kadar!
Nasıl özledim seni, bir bilebilsen
Bebeğin anne sütünü,
Annenin evlat kokusunu
Üşüyen ellerin sıcacık bir ocağı
Özlediği kadar…
İçimde kanatlanan ve büyüdükçe
büyüyen
Bir özlemim var…
Ben ki aşığım senin, baharına,
yazına…
Seni niçin bu kadar sevdiğini
soruyorlar,
Uzak diyarlardan gelen kızına:
Oysa “Aşkın sebebi sorulmaz”,
Aşk sebepsiz sevdadır”
Diyor, Bizim Yunus!
Sorulmasın bana artık bu soru,
Çünkü sen Türkiye’msin!
Vatansın! Vatan!
Bense çılgın bir Türk’üm,
Gökalp’in ruhunu yüreğinde taşıyan
Ve Vatanı Turan olan…
Canım Türkiye’m! Sen bensin,
Ayağına taş değse, benim ciğerim
yanar.
Sen gönlümde umutsun, kalbimde
ince sızı,
“Sevemez kimse seni benim
sevdiğim kadar!”
İmza: Kardeşin Azerbaycan’ın,
sana sevdalı kızı…
Ganire Paşayeva
*Ganire Paşayeva - Vikipedi (wikipedia.org)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ganire_Pa%C5%9Fayeva
YanıtlaSil