Aşk âteşine, ey dil, yanarsa cân-ı şeydâ,
Her bir avuç külünden bir bülbül ola peydâ;
Mülk-i dile o lebden hakka bir korku vardır,
Caiz ki bu şererden âlem yana serâpâ!
*Divan edebiyatı şairleri, gözleri kendi içlerine kapanmış insanlardı; dört yanı bir nakışla süslü bir billur kule içinde, hayal imbiğinden teşbih ve istiare süzerek yaşarlardı. Bilirsiniz, teşbih benzetmek demek; istiare bir sözü asıl anlamından başka bir anlamda, ödünç olarak alınmış bir anlamda kullanma sanatıdır. Teşbih de istiare de eski edebiyatımızın çok kullanılan söz hünerlerinden sayılır.
Şair Yahya’nın … .. teşbih ve istiareyle dolu dört mısraını okurken gözümün önünde gördüklerimi size anlatayım:
Aşka ateşiyle yanmış yarı deli gönüllerin külleri avuç avuç havaya serpiliyor, bir daha da yere düşmüyor; çünkü onlar artık kanat şakırtıları içinde hayal etme gücümüzün yarı aydınlık seherinde, tabiat ilk ışıklarla aydınlanmaya başlarken, sonsuz yolculuklar çıkan bülbüllerdir.
Bu birinci imaj.
İkinci imajı da birlikte yaşayalım: Yahya, sevgilisinin kızıl dudağını kıvılcıma benzetiyor.
Bu kıvılcımdan âlem yanabilir; güzelden anlayan herkes, bütün âşık gönüller, böyle bir kıvılcımdan tutulmuşlardır. Gönül ülkesine o dudaktan gerçek tehlike vardır.
*Eski Şiirimizin Ustaları & Refik Ahmet Sevengil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder